Page 452 - Basında Çanakkale Zaferi 1915
P. 452
Basında
ÇANAKKALE
KARA SAVAŞLARI Sabah, 29 Eylül 1915
ZAFERİ
1915-1916
“Avustralya ve New Zeland kolorduları mâder-i vatanın (ana vatanın) namusunu müdafaa için savaştılar”
“Düşman siperlerine baskınlar yapılıp ganimetler alındı”
“Tebliğ-i Resmî” şöyledir:
“15 Eylül 331 (28 Eylül 1915) tarihiyle Karargâh-ı Umûmî’den tebliğ
olunmuştur:
1- Çanakakle cephesinde: 13-14 Eylül gecesi keşif kollarımız,
Anafartalar mıntıkasında, düşman siperlerine bombalarıyla baskın
yapıp 50’den fazla tüfenk, kasatura ve dürbün iğtinâm etmişlerdir.
Arıburnu’nda, sağ cenah bataryalarımız, düşmanın üç topundan
mürekkep bir bataryasını ateşleriyle iskât ve bunlardan bir topu tahrip
etmişlerdir. Seddülbahir’de 14 Eylül öğleden sonra bütün cephede
piyade ateşi ve sol cenahta top ve bomba endahtı (atışı) teati edilmiştir.
Merkezde kırk-elli neferlik düşman kuvveti hücuma yeltenmişlerse de
siperlerinden on adım ayrılır ayrılmaz ateşlerimiz altında kısm-ı a‘zamı
(büyük kısmı) telef ve mütebâkîsi (kalanı) yine siperlerine firar etmiştir.
Bir tayyaremiz 14 Eylül sabahı İmroz Adası’nda düşmanın tayyare
hangarına bir bomba isabet ettirmiştir...”
Sabah, 29.09.1915
“Gelibolu’da Kahramanlık”
İkdam, aynı başlığı taşıyan haberinde, 4 Eylül 915 tarihli Times gazetesinin
başmakalesini yayınlar. İşte o makaleden özet bazı kısımlar: “Times
gazetesinden: Enzâr ve efkârımızı (bakış ve fikirlerimizi), Çanakkale darü’l-
harekesinde (cephesinde) tatbik edilegelmekte olan sevkülceyş (strateji)
planına tevcih etmemiz icap eder. Mezkûr planı icra etmek üzere mâder-i
(ana) vatandan uzak bir ecnebi toprağına gönderilenlerin etvâr (tavırları)
ve harekâtı da tefekküre ve derin derin teemmüle muhtaçtır. İçlerinde
birçokları şedâ’id ve mezâhim-i harbi ilk defa olmak üzere tadan efradımızın
Suvla Körfezi civarıyla (Anzak) mıntıkasında bulunan Türk mevâzi‘ine ne
derecelerde bir kahramanâne hücum ettiklerini musavvir (betimleyen)
(Mister Aşmit Bartlet)in gönderdiği raporlar malumdur. Mezkûr raporları
okuyanlar, ordumuzun Gelibolu şibh-i ceziresinde (yarımadasında) ne
türlü bir müşkilat karşısında bulundukları hakkında bir fikr-i sarih (açık bir
fikir) elde edebilirler. Türkler müstahkem hendek ve siperlere yerleşmişler,
makineli toplar ile mükemmel bir surette teslîh edilmişler (silahlanmışlar)
ve topçularımızın da nazar-ı takdîrâtıyla (takdirkâr bakışıyla) gördüğü topçu
teşkilatına malik bulunmuşlardır. Süfün-i harbiyemiz (harp gemilerimiz)
ve karaya çıkarabildiğimiz bataryalarımız, Türk siperlerini, derunlarında
barınılamaz bir hale getirmek üzere bütün mevcudiyetlerini sarf etmekte,
düşman siperlerini mermiyat ile ezmekte, ilerleyen her bir Türk safının önüne
ateşten bir perde çekmekte ve harekât devam ettiği müddetçe daire-i endahtı
(atış dairesini) açarak Türklerin imdat ve takviye kıtaâtı almasını mümkünsüz
kılmakta ve pek pahalıya mal eylemekte idi. Maahaza (bununla birlikte)
Gelibolu şibh-i ceziresi üzerindeki dağlar, etekten itibaren kademe halinde
yükselen tepeler arasında birçok kayalı va ârızalı (engebeli), muannit (inatçı)
çalılık ve fundalıklar ile örtülmüş dereleri havi olduğundan bunlar buranın
emr-i müdafaasının (savunmasının) ruhunu teşkil ederler. (…) Ateş tufanı
altında çıplak bir kumsalda karaya çıkmak, ilerleyecekleri araziye dair cüz’i
bir malumata bile evvelden sahip olamamak müşkilatı karşısında bulunan
efradımız hayret ve takdirler ile karşılanan bir şecaat ve maharet ile tekrar ale’t-
tekrar (tekrar tekrar) ilerlediler ve ayak bastıkları arazi üzerinde Türk ateşinin
tesiriyle hepsi eriyip mahv oldu ve hiçbir zî-hayat (canlı) meydanda kalmadı.
Efradımız müteaddit defalar nikât-ı hâkimeyi (hakim noktaları) yed-i işgallerine (ellerine) aldılar, fakat Türklerin kahhâr ateşi
karşısında daha ziyade feda-yı can etmenin bîhudeliğini anlayarak mevzilerini yine Türklere bırakmağa mecbur kaldılar. Avustralya
ve New Zeland kolorduları efradıyla Hind asâkirini de medh ü senâdan geri durmayız. Bu askerler, ırklarının şahsiyet-i mümtâzesi
(seçkin şahsiyeti) ve mâder-i vatanın (ana vatanın) namusunu müdafaa için bu muharebede gösterdikleri şecaat hasebiyle, İngiltere
adasından giden askerler derecesinde ibraz-ı vefakârî ve sadakat ettiler (vefakarlık ve sadakat gösterdiler). Bunda şüphe götürecek
bir nokta yoktur.”
İkdam, 30.09.1915
“Yükseksırt’ta bir düşman topu sakatlandı”
İşte düşmandan mitralyöz kapan o üç kahraman…
Gelibolu’da birkaç noktada karada tutunmayı başarıp siperler oluşturan düşman kuvvetlerine, Türk keşif kolları sıklıkla
baskın düzenleyip ganimetler alıyordu. İsmail Çavuş, Şükrü Onbaşı ve Hüseyin de düşmandan mitralyöz alarak siperlerine
getirmeyi başarmışlardı. Bunların fotoğraflarını yayınlayan Harb Mecmuası, altına da şöyle yazıyordu: “(Alttaki fotoğraf:
Seddülbahir’de düşman elinden mitralyöz kapıp bunları ateş altında siperlerimize kaçıran / Çavuş Pehlivan Ahmed oğlu İsmail
(zenci), Onbaşı Mustafa oğlu Şükrü, Hasan oğlu Hüseyin / “(Üstteki fotoğraf: Düşman tayyaresine tayyare toplarımızdan biri
ateşi tanzim ederken.”
Harp Mecmuası, Teşrinisani 1331 (Ocak/Şubat 1915), Sayı 3
Sahife 44
452