Page 62 - Basında Çanakkale Zaferi 1915
P. 62
Basında
DIŞ TABYALARIN ÇANAKKALE
BOMBALANMASI Tanin, 28 Şubat 1915
ZAFERİ
1915-1916
“Elimizde dürbün, denizle kara arasındaki bu şiddetli düelloyu seyrediyor
ve tabyalarımızın muvaffakıyetinden büyük bir gurur duyuyorduk”
Seddülbahir istihkâmlarına düşman ateşi
“Tebliğ-i Resmî: Düşman donanması bugün (27 Şubat)
Seddülbahir istihkâmına uzun fâsılalar ile ateş etmiştir.”
“Çanakkale İstihkâmları Susturulamaz”
İkdam’ın aynı başlıktaki haberinde “Berliner Tagblat gazetesi,
(…) Çanakkale Boğazı istihkâmlarını susturmanın gayr-i
mümkün olduğunu izah ediyor” bilgisi veriliyor.
İkdam, 28.02.1915
İngilizlerin yalan ve tahrikleri
Sabah, Viyana mahreçli ve “Büyük Hata” başlıklı haberinde, Reich Post’un şöyle yazdığını
bildiriyor: “İngiltere donanmasının Çanakkale Boğazı bombardımanına iştirak etmesi
harb-i hâzırda yapılan hataların büyüğüdür. Hakikat-i halde, kahraman Osmanlı
topçuları boğazları müdafaa ederken aynı zamanda İngiliz menâfiini de müdafaa etmiş
oluyorlar.”
Sabah, 01.03.1915
“O gün, Çanakkaleliler işleriyle meşgul olup Cuma namazını kıldılar”
“Nusret İslam iledir; çünkü hakkın müdafii, Cenab-ı Hakk’tır”
Tanin, “Çanakkale’de” manşeti
altında “Bombardıman ve Te’sîrâtı –
Herkeste Sükûn ve İtmi’nân” başlığı
altında, şehirden şu haberi verir:
“… 6 Şubat 330 Cuma günü saat on
ikide bi’t-tedric (aşamalı olarak) ve
fâsılalı ve saat ikibuçuktan itibaren
devamlı ve gittikçe mütezâyid
(artan) bir surette Çanakkale
Boğazı’nın istihkâmât-ı hariciyesine
(dış istihkâmlarına) karşı bir
bombardıman başladı. On ikide top
sesleri inkıtâa (kesintiye) uğradı.
Bu bombardıman latîf bir havalı
günde başladı. Hava o kadar latîf idi
ki Boğaz’da, sath-ı bahrde şu‘â‘ât-ı
şemsin inkisâr-ı zerrâtından başka
bir şey yok idi… Öğleye kadar
halk işleriyle güçleriyle meşgul idi.
Kadınlarımız bile düşmanın havada
cevelan, denizde feveran eden
güllelerine bir hande-i istihfaf ile
nigerân bulunuyordu.
Öğle ezanı okundu. Bilcümle
Müslümanlar (...) salât-ı cumayı
eda ettiler. Hatip efendi, nusret ve
gayretin ehl-i İslam ile olduğunu,
hakkın müdafii(nin) Cenab-ı Hakk bulunduğunu, nâ-hak olarak taarruz eden bir düşmanın top sesinden zerre kadar havf
etmenin (korkmanın) insana layık olmadığını, korkunun ölüme medar olamayacağını, hayat ve bekanın daima ileride
olduğunu pek çok âyât-ı beyyinât, ehâdîs-i kudsiyet-âyât ile telkin eyliyordu.
O gün efkârda, âmâlde, akvâlde öyle bir vifâk u ittihad (dayanışma ve birlik) husule gelmişti ki Kal‘a (Çanakkale) haricen
ve dahilen bir bina-i mersus (sağlam bir bina) idi. Sukutu (düşmesi) değil, bir zerre-i hâkine (zerresine) bile bir nakîsa
(eksiklik), bir zarar îkâ olunamayacağına (verilemeyeceğine) bir iman hasıl olmuştu.”
Tanin, 28.02.1915
62