Page 368 - Basında Çanakkale Zaferi 1915
P. 368
Basında
ZAFERİN İSİMSİZ ÇANAKKALE
KAHRAMANLARI İkdam, 6 Ağustos 1915
ZAFERİ
1915-1916
“Nâzım Hikmet’in dayısı Mehmed Ali, cepheyi ziyaret eden Veliahdı korurken şehid oldu”
“Ediplerin kalemi onu anlatmakta aciz kalır”
Servet-i Fünun Mehmed Ali’nin destansı cesaret
ve şehadetini, “Topçu Mülazımı Mehmed Ali Bey”
başlığıyla yine İsmail Fazıl’ın kaleminden çıkan bir
yazıyla duyurur. “Cesaret ve şecaatin bir timsal-i
ferîdi (biricik örneği) olan Mehmed Ali Bey,
mütekaid ferîkândan Enver Paşa’nın mahdumu,
Müşir Mehmed Ali ve Ferik Mustafa Celaleddin
Paşalar gibi şühedâ-yı muhteremenin hafîdidir”
cümlesiyle başlayan haber, “Elhasıl Mehmed
Ali’nin menâkıb-ı kahramanânesini mezayâ-yı
ulviyesini en büyük üstad ve ediplerin kalemleri
bihakkın tasvirden acizdir zannederim” diye
bitirir. Dergide, Mehmed Ali’nin bir fotoğrafı da
yayınlanır. Fotoğraf altı yazısı: “Şehid-i muhterem
Topçu Mülazımı Mehmed Ali Bey Merhum”
Servet-i Fünun, 02.09.1915
Nazım Hikmet’in dayısı Mehmed Ali,
cepheyi ziyaret eden Veliahdı korurken şehid oldu
İkdam 6 Ağustos 1915 tarihli nüshasında İsmail Fazıl imzasıyla ve “On Dokuz Yaşında Bir Şehid” başlığı altında, vatan ve din
sevgisiyle dolu olan “Topçu Mülazımı Mehmed Ali Bey”in nasıl şehid olduğunu ayrıntısıyla anlatır. Mehmed Ali, Osmanlı’ya
sığınan Polonyalı Mustafa Celaleddin’in torunu, ünlü şair Nazım Hikmet’in dayısı idi. Üstelik bu gencecik topçu mülazımı,
Çanakkale cephesini ziyaret eden Veliahd Yusuf İzzeddin Efendi’yi düşman gemi ve uçaklarının bombalarından korurken
şehid olmuştu. İsmail Fazıl, Çanakkale’nin simge şehidlerinden topçu mülazımı Mehmed Ali’yi şöyle anlatıyor:
“Cesaret ve şecaatin bir timsal-i ferîdi (biricik örneği) olan Mehmed Ali Bey, mütekait (emekli) ferîkândan
(korgenerallerden) Enver Paşa’nın mahdumu, Müşir Mehmed Ali ve Ferik Mustafa Celaleddin Paşalar gibi şüheda-yı
muhteremenin hafîdidir (torunudur). (…)
Balkan Harbi’nde gönüllü olarak ateşe atılan bu kahramanın bu kere zabit ve âmir sıfatıyla ve amelî (pratik), nazarî (teorik)
müktesebâtıyla (birikimleriyle) meydan-ı harpte vatanına daha ziyade hizmet eylemeğe ait fart-ı meyl ü hevesine (aşırı eğilim
ve hevesine) galebe edememesi pek tabiîdir.
Binâberîn (bu bakımdan) bu sene Mayıs evâsıtında (ortalarında) me’zûnen Dersaadet’e gelerek kendisinin Çanakkale
Meydan-ı Harbine me’mûren i‘zâm olunması (gönderilmesi) zımnında merci-i âidinden (ilgili merciden) vukubulan
istirhamı is‘âf (ricayı yerine getirmek) ve Arıburnu’na sevk olunmağla her surette maksadına nail olarak pür-şevk ü neşat
meşhed-i mübarekine (şehid olacağı mübarek yere) gitti. Çanakkale’ye azimetine mani olmak üzere validesiyle akrabasının
saika-i şefkatle (şefkat güdüsüyle) vukubulan ifadâtına (ifadelerine) karşı ‘Vatanın böyle bir dem-i buhranında (buhranlı
zamanında) benim gibi evlad-ı vatan imdadına şitâb etmezse (koşmazsa) vatan nasıl halâs olur (kurtulur). Bugün birçok
analar evlatlarını cengü harbe tahrîs ve teşvik ediyorlar, siz de onlara tatbik-i hareket ediniz, öleceğim diye korkmayınız.
Mevt (ölüm), cesaret ve şecaattan kaçar. İnşallah bu defa da meydan-ı harpte vatanıma karşı hüsn-i hizmetle ifa-yı deyn
ve muzaffer ordumuzla beraber emnen (güven içinde) ve sâlimen avdet ederim. O vakit beni yine (Küçük Gazi) ünvanıyla
yâd ederek mahzuz (memnun) olursunuz, büyük babalarımın isrini iktifâen (yoluna uyarak) şehid olursam o da ailemize
ayrıca bir şeref ve iftihar olur’ kelimâtıyla (sözleriyle) ailesini teselli eylerdi. Filhakika Balkan Harbi’nden Mehmed Ali’nin
mecrûhen (yaralı olarak) avdetinde (dönüşünde) efrad-ı aile (aile fertleri) arasında unvanı Küçük Gazi idi. Mehmed Ali
Arıburnu’na gitti; mensup olduğu topçu alayının cebel bölüğüyle ileri ve düşmana yakın bir mevzide bulunuyordu. Oradaki
cephemizi ve efrad-ı askeriyeyi taciz eden düşman tayyaresini imha için bir cebel topuyla daha ileriye fırlayıp tayyare üzerine
ateş edilmesi fikrine tâbi oldu. Bu fikri binbaşısıyla yüzbaşısı tarafından tasvip olunarak bu üç kahraman her türlü mesuliyeti
ve fedakârlığı göze alarak bir cebel topuyla cephane sandığını birkaç efradla (askerle) beraber sırtlarına (v)urarak siperden
ileride açıkta intihap ettikleri (seçtikleri) bir mevkiye yağmur gibi yağan mermiler altında bî-mühâbâ (düşünmeksizin)
gittiler ve tayyare üzerine endahta (atışa) başladılar. Hayfa (heyhat) ki kaza ve kader, o bülend-himmet (himmeti yüksek),
Mehmed Ali’nin ruhunu layık olduğu âli makama ref‘ eyledi (yükseltti). Tesadüfât-ı garîbedendir (garip tesadüflerdendir) ki
Mehmed Ali, doğduğu aynı ay ve gün ve saatte şehid oldu.
Vatanımızı tecavüz-i a‘dâdan (düşman tecavüzünden) tahlis (kurtarmak) için Mehmed Ali gibi binlerce şehid olan nev-
civan kahramanların mübarek cesetlerini tâ-be-kıyamet (kıyamete kadar) sinesinde taşımakla vatan iftihar edecektir. Çünkü
Cenab-ı Hakk’ın da meleklerine karşı iftihar ettiği nev‘-i beşere mensup masum, nezih, fedakâr şübbân-ı cennet-mekanlar
bunlardır. (…) Mehmed Ali’nin ebeveynine, efrad-ı ailesine, vatana bıraktığı yadigar unvan, bülend-i şehadeti ile bir de
Balkan Harbi’nde mecruh olduğu vakitte arkasında çıkan kanlı gömleği vücudunu delip bir taraftan öte tarafa çıkan düşman
kurşunudur. Mehmed Ali Çanakkale’ye giderken bâlâda bahs olunan kelimât-ı vedaiyesi (veda kelimeleri) arasında (Ben
de büyük babalarım gibi şehid olursam…) cümlesi de şayan-ı nazardır. Evet, büyük babalar bir sinn-i kemalde (olgunluk
yaşında) dünyalarına doymuş bir haldelerken mertebe-i ulviye-i şehadeti ihrâz etmişlerdi. Amma Mehmed Ali dünyasını,
dünya alâikını anlamadan din ve vatanı uğrunda hayatının en tatlı, en revnaklı kısm-ı şebâbını (gençlik kısmını) feda ederek
şehid oldu. Binâberîn ecdadına da bu suretle tefevvuk etti (üstünlük sağladı). (…)”
İkdam, 06.08.1915
368