Page 224 - Basında Çanakkale Zaferi 1915
P. 224

Basında
                                ZAFERİN İSİMSİZ                     ÇANAKKALE
                                KAHRAMANLARI                                                                         Sabah, 6 Mayıs 1915
                                                                          ZAFERİ
                                                                          1915-1916

                                            “Düşmanı kâmilen denize döktük. Birçok esir de aldık, ne diyeyim,
                                          Balkan Harbi’nde yedi defa harp ettim, böyle tatlı muharebe görmedim”


                     Gaziler, kahramanlıklarını anlatıyor
                     Sabah gazetesi, “Gaziler Arasında /  Hilal-i Ahmer Hastahanesi’ni Ziyaret” başlıklı haberinde gazilerin kahramanca
                     yaralanmalarının hikayelerini okuyucularına bildiriyor:

                     Halil Onbaşı: “Allah aşkına bana bakmayın, ileri gidin”
                     “Gelibolulu Halil Onbaşı bir vaz‘-ı kahramanâne ile yatağı(nın) içinde doğrulmuş anlatıyordu: ‘Kabatepe civarında
                     bulunuyordum. Düşman zırhlıları Ağılburun’la Arıburnu arasında çıkardığı askeri müdafaa için mütemadiyen mermi
                     yağdırıyor, şarapneller dört tarafta patlıyordu. Nihayet bize hücum emri verildi. Meşyi-i serî‘ ile ilerlemeğe başladık, Kocadere
                     yanındaki palamutluğa geldik. Burada süngüler hazırlandı, bütün efrad hücuma müheyyâ (hazır) bulunuyordu. Düşman
                     piyadesi de bir taraftan kurşun yağdırmakta idi. Biz tüfenk muharebesinden ise süngü süngüye gelmek aşkı ile yanıyorduk.
                     İleri atılmak üzere iken nasıl oldu bilmem, koluma bir kurşun isabet etti. Kan akmağa başladı. Yanımdaki arkadaşlarıma:
                     ‘Allah aşkına bana bakmayın, ileri, ileri gidin!’ dedim. Kahramanlar hemen ileri saldırdılar. Ben yere uzandım. Zabitimiz Halil
                     Efendi, Allah razı olsun çok iyi bir adamdır, yanımdan geçerken yaramı sarmağa çalıştığımı görünce bir saniye durdu. Yaramı
                     sardı, bana iki sigara verdi: ‘Arkadaşlarına bak, nasıl mitralyöz alıyorlar’ dedi.
                     Baktım bölüğümüzden birkaç kahraman düşmandan bir-iki mitralyöz iğtinâm etmiş geliyordu. Ne söyleyeyim beyim, herkes
                     kahramanca dövüşüyor. Düşma her tarafta denize dökülüyor. Şimdi yalnız Kabatepe’de bir miktar askeri kalmıştır. Gemilerinin
                     himayesi sayesindedir. Burası düz bir yerdir. Düşman gemileri her tarafı gördüğünden askerini bir parça barındırıyor. Fakat
                     inayet-i Hakk ile oradan dahi süreceğiz. İçimizde öyle kahramanlar var ki… Bak, bir nefer süngü hücumunda karşısına çıkan
                     bir İngiliz zabitinin gırtlağına öyle bir sarıldı ki zabit belinden rovelverini çekmek üzere iken hareketsiz kaldı. Bu kahraman,
                     düşman zabitini gırtlağından tutarak zabitimiz(in) önüne kadar getirdi ve esir etti. İngiliz zabitinin üzerinde 300 lira para
                     çıkmış. Kolunda bir de kıymetdar saat varmış, fakat o da Türk kahramanının cesaretini takdir etmiş olacak ki saati buna hediye
                     ettiğini söledi. İşte biz böyle harp ediyoruz. Düşmanın mitralyözlerini çeken neferlerden biri de budur.’

                     Lapsekili Receb: “Mitralyözü alır mıyız, alırız, dedik”
                     Bu sırada karşısındaki karyola üzerinde otuz yaşlarında sarışın, sakalı bir parça uzamış bir kahraman doğruldu. Lapsekili
                     Receb, pek sade bir lisan ile anlatmağa başladı:
                     - Kocaderece’yi (Kocadere’yi) geçmiş, düz bir toprak üzerinde ilerlemeğe başlamıştık. Hepimiz fişenkleri çıkarmış, süngüleri
                     hazırlamış öyle gidiyorduk. Çukuru geçmiştik ki, karşıda düşmanın mitralyözünü gördük. Arkadaşlar hep bir ağızdan:
                     ‘Mitralyözü alır mıyız, alırız’ dedik. İleri saldırdık. Mitralyöz başında dört düşman neferi vardı. Bizi görür görmez içlerinden
                     biri ‘He Turko’ diye bağırarak yere serildi. Ötekilerini hep süngüledik. Mitralyözü geri getirirken yaralandım. Fakat Allah
                     için, efendim, herkes çok iyi harp ediyor. Kumandanımız: ‘Bugün düşman denize sürülmeli’ dedi, kahramanca harp etti. Bir
                     şarapnelimiz düşmanın bir dubasına isabet etti, içindekileri kâmilen denize döktü. Belki iki yüz kişi vardı, hepsi boğuldu gitti.

                     İzmitli Halil: “Deniz kara olsa, zırhlılara da çıkacaktık”
                     “İşte gözlerinden nur-ı zeka leme‘ân eden diğer bir kahraman, İzmitli Halil Kamil Çavuş… Yatağı(nın) içinde uzanmış,
                     ayağındaki yaranın tesiriyle hareketsiz dururken sade fakat metin bir lisan ile anlatmağa başladı:
                     - Kumkale’de bulunuyordum. Akşama doğru düşman şiddetli bir bombardımandan sonra asker çıkarmağa başladı. Biz ancak 200
                     metre kadar ileride bulunuyor, karaya çıkanları görüyorduk. Gece hulûl edinceye kadar düşmanı bir hatve (adım) ilerletmedik.
                     Gece alaturka saat üçte hücuma başladık. ‘Allah Allah!..’ diye öyle bir saldırdık ki değil düşman, dağlar taşlar bile bu seyl-i
                     savlete (hamle seline) dayanamazdı. Düşmanı kâmilen denize döktük. Birçok esir de aldık, ne diyeyim, Balkan Harbi’nde
                     yedi defa harp ettim, böyle tatlı muharebe görmedim. Düşman gemileri ateş ediyor, fakat biz aldırmıyoruz. Deniz kara olsa
                     zırhlılarına da çıkacağız. Düşman askeri karmakarışık insanlardan mürekkep… Elbiseleri, silahları, hatta renkleri bile başka,
                     içinde tüysüz birtakım İngilizlerden kuzgunî siyah insanlara, büyük kalpaklı askerlere kadar çeşit çeşit adam var. Fakat bunların
                     muharebelerinin hiç ehemmiyeti yok. Vallahi beyim, bir takımımız bir taburlarına kafidir. Bütün askerin gözü ileridedir. Karaya
                     çıkan asker hemen mahv edilmektedir. Yaralılarımız hemen kâmilen şarapnel yaralısıdır ve cerîhaları hafiftir. Ben deniz kenarına
                     yakın bir mahalde sekiz nefer, bir zabit esir aldım, az sonra ayağımdan yaralandım. Fakat ne ehemmiyeti var.

                     İstanbullu Ali Rıza: “Allah diye atıldık, siperlerine dayandık”
                     “İstanbullu Ali Rıza… Halinden, lisanından şehirli olduğu anlaşılan bu kahraman, elinden mecruh… Suret-i mecrûhiyetini
                     kahramâne bir lisan ile anlatıyor:
                     - Pazartesi gecesi saat beşte harbe girdik. Arıburnu tarafından avcıya yayıldık. Süngüleri taktık, hücuma hazırlandık.
                     Zabitlerimiz istikameti gösterdiler. ‘Allah Allah!..’ diye öyle bir atıldık ki az sonra düşmanın siper mevkiine dayandık. Düşman
                     siperi çoktan bırakmış kaçmıştı. Burada birçok silah bulduk ve yerleştik. İşte bu sırada kurşunla elimden yaralandım.”

                     Yenişehirli Ahmed: “Süngü muharebesinin adı, sopa cengidir”
                     Bu da Seddülbahir’de yaralanan Yenişehirli Kara Mustafa oğlu Ahmed… Hilal-i Ahmer’(in) yaralı gömleği, hasta takyesi
                     simasına başka bir heybet vermiş… Yastığına dayanarak şu suretle anlatmağa başladı:
                     - Seddülbahir’de bulunuyorduk. Düşman karaya asker çıkarmış, bu askeri himaye için mütemadiyen ateş etmekte bulunmuştu.
                     Seddülbahir sivri bir burundur. İki taraftan da gemiler lâ-yenkati‘ (kesintisiz) gülle şarapnel yağdırıyordu. Fakat bu gürültüye
                     aldıran kim… Gece ay ığışı vardı. Ortalık epeyce aydınlıktı. Mehtap denizi yaldızlamış, vakit vakit ateş açan düşman gemileri birer
                     siyah tepe gibi görünmekte bulunmuştu. Saat üç sularında idi, hücum emri geldi. Süngü taktık, ileri saldırdık. Düşman tâ denize
                     kadar sürüldü, bir tane bırakılmadı. Düşman askerinin hiç ehemmiyeti yok… Adeta sopa ile kovacağız, zaten süngü muharebesi de
                     sopa cenginin başka türlü südeğil mi? Zabitlerimiz de çok iyi harp ediyorlar. Hülasa herkes vazifesini hakkıyla yapıyor.

                     Memnun yaralılar
                     Kütahyalı Veli, Karasulu Mehmed, başka iki kahraman, biri Kabatepe’de, diğeri Arıburnu’nda yaralanmış. Kütahyalı Veli:
                     - Sabaha karşı hücumla düşmanı mevkiinden çıkardık. O sırada yaralandım, Düşmanı sahile kadar sürdüğümüz sırada
                     yaralandığımdan memnunum’ diyor. Diğer kahraman ise öğle vakti süngü hücumunda göğsünden mecruh olmuştur. O da
                     memnun, o da neşeli...”
                                                                                                                   Sabah, 06.05.1915

                                                                            224
   219   220   221   222   223   224   225   226   227   228   229