Page 498 - Basında Çanakkale Zaferi 1915
P. 498
Basında
ZAFERİN İSİMSİZ ÇANAKKALE
KAHRAMANLARI Sabah, 8 Aralık 1915
ZAFERİ
1915-1916
“Evladı şehid olan, hanesi erkeksiz kalan ana ve babalar, hemşire ve teyzeler
göğüslerine kırmızı şeritler takarak –ağlamak değil– sevinmelidirler”
Seddülbahir Kahramanları
İkdam, “Askerimizin Kahramanlığı” başlığı altında “İstanbul hastahanelerinde tedavi edilen bir yaralı genç zabitin (Karesi)
gazetesinde intişar eden bir mektubundan” şu bölümleri yayınlıyor:
“Bakınız size Türk kahramanlıklarından, onun menâkıb-ı harbiyesinden iki vak‘a anlatayım:
“Düşman zırhlılarını da süngüleyelim”
‘Mayıs on dört hücumunda idi. Seddülbahir’de düşman ihraç hareketi yaparak, deniz ateşleri himayesinde piyadesini biraz
ilerletmeye muvaffak olmuştur. Dilaveranın bütün gayretine rağmen düşman ilerlemekte ısrar ediyor, bu hal pek ziyade canımızı
sıkıyordu. Bir-iki saat sonra bütün asker hücuma kalkmaya ve gökten ateş yağsa bir adım geriye gitmemeye karar verdiler.
Hücum anı gelince ‘Allah Allah!’ nida-yı nusret intimâsıyla ileriye atıldık. Düşman süngülerimiz önünde kar gibi eriyor, avcı eline
düşmüş kazlar gibi kaçıyordu. Bakiyesini denize döktük. Bir onbaşı yüksek bir taş üzerine çıkmış, bağırıyordu:
- Emir ver kumandanım! Eğer şu düşman zırhlılarının süngülenecek bir yerleri varsa denize girelim, onları da süngüleyelim!...”
“Ya Muhammed, biz bugün sana kavuşmak istiyoruz”
“26 Temmuz 331’de düşman deniz ve kara toplarıyla şiddetle bombardımandan sonra,
hücuma kalkıştı. Bütün asker kum torbaları üzerine çıkarak gelen düşmana ateş etmeye ve
yaklaşanları süngülemeye başladılar. O esnada idi ki bir çavuşum ileriye atılmış:
- Aman yâ Muhammed! Biz bugün sana kavuşmak ve şehid olmak istiyoruz. Ben o kadar
günahkâr mıyım ki beni cennetine almıyorsun!.. feryadıyla hem ateş ediyor, hem ilerliyordu.
Arkada bir neferimi gördüm. Sol kolunu kaybetmiş, ateş edemiyor. Yerde yatıyordu. Beni
görünce hemen kalktı:
- Benim sevgili zabitim, bir kolum düştü. Tüfenkle ateş edemiyorum. Bari şu belindeki
tabancayı ver de düşmana karşı boşaltayım. Belki bir düşman vurur da öcümü alırım!... diye
yalvarıyor ve düşman tarafına bakarak dişlerini sıkıyordu.
İşte artık Türk veTürklük, bu gibi fedakâr evlatları, bu gibi kahramanca hatıraları ile her zaman
iftihar edebilir, yaşayabilir. Evladı şehid olan, hanesi erkeksiz kalan ana ve babalar, hemşire ve teyzeler
göğüslerine kırmızı şeritler takarak –ağlamak değil– sevinmelidirler. Çünkü o; şan ve ulviyetle bir
kahramanın ana ile babası veyahut hemşire veya zevcesi bulunmak şeref-i azîmine maliktir.”
İkdam, 01.10.1915
Arıburnu Kahramanlıkları
Sabah gazetesinin yazı işlerinden birinin akrabası Arıburnu’nda savaşırken, şahit olduklarını bir mektupla gönderir, mektup
“Bir Gazinin Hatıratı” adıyla yayınlanır.
“Süngü taktık, hücuma hazırlandık”
“2 Haziran 331 / Gecenin meskût ve siyah kanatları ağır bir yük gibi muhiti eziyor; çıt yok, eller tetikte, nazarlar ileride,
göğüsler kaparıyor, kalpler azimkâr ve ölüme müheyyâ çarpıyor; vehleten bir takırtı ‘Gır, gır, gır, gır…’ Düşman zulmet-i
leylden bilistifade hücum cür’etinde bulundu. İlk mücadelemiz, ilk kavgamız… Kurşunlar vızıldıyor, düşman tarafından bir
av‘ave-i kelbiyyeye müşabih ve fâsılasız tüfenk ateşleri. Süngü taktık, hücuma hazırlandık. Heyhat! Bu cür’et, ancak yarım saat
imtidâd eyledi. Düşman mağlup, sükûta mecbur oldu. Bu, ilk harbim ve ilk kurşunlarım…”
“Galip geldik, firar ediyorlar”
“16 Haziran 331 / İlk safta, hepimiz lerzân ve müheyyâ-yı hücum, ince ve parlak süngüler parıldıyor, emir bekliyoruz, ses
ve sada yok. Amîk bir sükûn… Ve kumandanların bir fısıltı gibi, bir efsane gibi muhteriz, işitilmekten muhteriz (çekingen)
dudakları arasından mırıltılar aks ediyor. Titrek emirler, hücum-ı âtinin tekarrübünü ihtar ediyor. Ve hücum…
İlk hattayız, üçüncü bölük, bölüğümüz, bir gulgule-i tehlil ile atıldık, âfâk tekbir sadaları arasında sarsılıyor… (…) Beş dakika
sonra!... Süngülerin çatırdıları, topların âfâkı sarsan dehhâş homurtuları, tüfenklerin bî-kudret, tazallüm-kâr yaygaraları ve
artık cehennemî ateş… Düşen ve kalkan, bombalar müthiş tarrakalarla inliyor ve na‘ra-zen oluyorlardı…
Galip geldik; düşman makhûr, bakiyyetü’s-suyuf olanlar firar ediyorlar.”
“Kopuk kolunu eline almış, gidiyor”
“18 Haziran 331 / (...) Kolu kopan bir nefer, kanlı bir şîr vaz‘ıyla kopuk kolunu diğer eline almış, sargı mahalline gidiyor.
Zavallı bir arkadaş, bir şerapnelin dâne-i gadrı oldu. Vücudu hurdahaş, sedyeye yatırıldılar. Garip değil mi ki, bu arslanda hiç
de âsâr-ı ıztırap rû-nümâ değil! Suallere itidalle cevap veriyor: Biçare kahraman… Göğsü, el ve ayakları hurdahaş olmuştu.
Sargı mahallinde cerihaları pansuman edildi. Doktorun ikram eylediği sigarayı melül melül nazarlarla bize bakarak içti.
Sonra… Oh, zavallı çocuk, sıhhıye bölüğüne gider iken sedye içerisinde şehid oldu. Hiç şüphesiz, o şimdi mesuttur.”
“Tüfenklerimizin narin kurşunları düşmanı yakıyor”
“23, 24, 25 Temmuz 331 / Üç gündür zırhlılar, kruvazörler, monitörler siperlere cehennemî ateşler yağdırıyor. Bu kadar şedîd
ateşe rağmen, şehid pek az! Her taraf kan içinde, düşman kanıyla mülemma‘… Ve bu sabah, üç günlük müthiş bombardıman
üzerine siperleri boş bulurum ümidiyle taarruz eden ve sağ cenaha Anafartalar’a asker çıkaran düşmanı müessir top ateşimizle
tüfenklerimizin narin kurşunları yakıyordu. İşte bizim üç gün evvelki muvaffakıyetimize rağmen düşmanın üç günlük
teşebbüsâtı ve muvaffakıyeti(!)”
“Zabitini kurtaran nefer
“27-29 Temmuz 331 / Hücum ve bombardıman devam ediyor. Düşman pür-akûr… Buna rağmen de telefât o kadar çok ki,
düşman mahv oluyor; takrîben, düşmanın yirmi bin telefâtı var. Esasen hücum kırk bin kişi ile idare olunuyordu. Yalnız
yanımızdaki ‘Mehmed Çavuş’ siperleri önünde ‘1.000’i mütecaviz ceset yatıyor. Bugün de bir harika, bölüğümüzden, esasen
pehlivan olan bir nefer, siperler haricinde çabalayan büyük rütbeli bir düşman zabitini rü’yet eder etmez atıldı, ve bu zabitin
cerihası ayağından idi. Müthiş bir mübareze… Ve onu kurtardı.”
Sabah, 08.12.1915
498